Ahîler, cihat anlayışları gereği, sürekli olarak savaş yapılan "uç" bölgelerine yönelmişlerdir. Bu duygu onları, Osmanlı Beyliği´nin kuruluş bölgesine doğru harekete geçirmiştir. Çünkü, oralar savaşa uygun yerlerdir. Dönemin istikrarsızlığı, Anadolu Selçukluları´nın yönetim zayıflığı ve Moğol baskısı, "uç"lara yönelişi hızlandıran diğer faktörler olmuştur.
Uç´ta faaliyet gösteren Osman Gazi´nin amacı, basit bir toprak kazanma ve orada egemenlik kurmadan ibaret değildi. Onun ideali, İlâ-yı Kelimetullah´ı, yani "Allah´ın adı"nı her tarafa yaymaktı. Bu nedenle, diğer Derviş gaziler gibi Ahîler de Osman Gazi´nin etrafında oluşan halkaya katıldılar. Osman Gazi´nin kuvvetlerine katılan derviş gaziler ve Alperenler, pirlerinin "şu ata bin, batıya git, atın durduğu yerde in ve hemen hizmete başla" emrinin gereğini yaptılar. Akıncı derviş-gaziler, Türk´ün "Gökyüzünü vatanının çadırı yapma" idealini İslâm´ın "yeryüzünü secde yapmaya uygun duruma getirme ve zamana ezan sesiyle hâkim olma" anlayışı doğrultusunda harekete geçtiler(1).
Orta Anadolu´da Selçuklu-İlhanlı Devleti hâkim olurken, uçlarda, sınır bölgelerinde ve dağ kesimlerinde Türkmenler egemen durumdaydı. Doğudaki asayişsizlik ve istikrarsızlık, baskı ve zulüm yüzünden göçen bir çok din âlimi, şeyh ve Türkmen babası da uçlarda sığınak bulurken, aynı zamanda kitleleri peşlerinden sürüklüyorlardı. Osman Gazi´nin çevresinde toplanan şeyh ve Türkmen babaları peşlerinden sürükledikleri; "... yarı Şamanî olan bu Türkmenleri İslâmlaştırıyor; Uçlarda İslâm kültürünü ve gaza mefkûresini kuvvetlendiriyor; bu sebeple de bu Türkmen istilaları gaza ve Türkmen beyleri de uç gazileri sıfatını kazanıyordu. Bu uçların dervişlerle ve zaviyelerle dolmuş olmasının sebebi budur.(2)"
Ahîlerin uçlarda, yani Osmanlı Beyliğinin kurulduğu bölgelerde çok önemli roller oynadıkları, fetihlerin gerçekleşmesinde büyük gayretleri olduğu bilinmektedir. Ahîler, fütühatı başarmak için Osmanlı ordularına yalnız örgütlü ve imanlı savaşçı sağlamakla kalmayıp, halk arasında dinî ve sosyal fikirleri propaganda etmekle de uğraşmışlardır. Onlar, faaliyete geçtikleri ülkelerin sosyal yapısında ve siyasî örgütlerinde büyük yenilikler yaparak, yeni gelenlerle yerli halkın kaynaşmasını sağlayarak fütühat işlerini kolaylaştırmışlardır. Rum ilini, İslâmlaşmasında, derviş-gazilerin, alperenlerin ve Ahîlerin büyük rol oynadıkları bilinmektedir.
Barkan, derviş kütlesinin fetihlerde oynadıkları rolü şöyle anlatmaktadır:
"... bazı delillere göre diyebiliriz ki, orta zaman hukukiyatına karşı yeni bir sosyal nizam ve adalet telakkisi taşıyan ve esrarengiz bir din propagandası şekline bürünen misyoner Türk dervişlerinin telkinatı ordularla birlikte ve hatta ordulardan evvel fütühata çıkmış ve karşı tarafı daha evvel manen fethetmiş bulunmaktadır.(3)"
Osmanlı Beyliği´nin kuruluşu sırasında dervişlerin etkinliklerinden o dönemin bütün kaynakları bahsetmektedir(4). Hatta Beyler ile derviş pirlerinin her zaman beraber hareket ettiklerini de bu kaynaklardan öğrenmekteyiz. Osman Gazi´den başlayarak beyler derviş pirlerinin birlikte hareket ettikleri söylenebilir. Osman Gazi´nin, Ahî olan Şeyh Edebali´nin kızı ile evlenmesi, bunun göstergelerinden birisidir.
Osman Gazi ile kızını evlendiren Şeyh Edebali´nin; nüfûzlu, varlıklı ve mütevazı bir Ahî olduğunu bütün tarihçiler belirtmektedir(5). Edebali´nin, Kırşehir´de yaşanan Ahî katliamından önce Ahî Evren ile görüştüğü ve Kırşehir´den Söğüt tarafına gittiği tarihi kaynaklarda anlatılmaktadır(6).
Edebali´nin aynı zamanda Vefâî´ye tarikatının muridi ve Baba İlyas´ın halifelerinden olduğu da ileri sürülmektedir(7).
Bütün bu bilgiler, Aşık Paşazade´nin varlığından bahsettiği; "Ahiyân-ı Rum, Bacıyân-ı Rum, Abdalân-ı Rum ve Gaziyân-ı Rum zümrelerinin(8) beraber hareket ettiklerini gösterir. Nitekim, Bacıyan-ı Rum teşkilatının kurucusu kabul edilen kişinin Ahî Evren´in hanımı olduğu, Abdal Musa ile görüştüğü(9) ve Bacıyân-ı Rum mensublarının tezgahlarında dokunan malzemenin yeniçerilere "külah" olduğu görüşü hâkimdir(10). Uzunçarşılı, Osmanlı-Ahî ilişkisini şu şekilde açıklamaktadır:
"Osman Bey´in faaliyeti esnasında, Orta Anadolu´da Ahîlik ve Babaîlik olarak iki mühim tarikat vardı. Ahî Reislerinden olup, Eskişehir civarında İtburnu mevkiînde tekkesi bulunan Şeyh Edebali, o havalinin en itibarlı ve sözü geçen ulularındandı. Tahsilini Mısır´da yapmış olan Edebali´nin kızı Malhatun´u Gazi Osman Bey almış ve bu suretle Ahîlerin nüfûzundan istifade temin etmişti. Nitekim, Şeyh Mahmut Gazi, Ahî Şemseddin ve oğlu Ahî Hasan ve sonra da Osmanlılarda Kadı, Kazasker ve Vezir olan Cendereli (meşhur tabir ile Çandarlı) Kara Halil de Ahîlerden olup, bunların hepsi Osmanlı Beyliğinin kurulmasında ve büyümesinde hizmet etmişlerdi.(11)"
Bütün bunlar; Ahî Evren´in Anadolu´ya gelmesiyle birlikte Ahilerin örgütlenmeye başladıklarını, ahi kurumlarının çok geniş bir alana yayıldığını, Selçuklular zamanında ekonomik ve ticârî faaliyetlerinin yanı sıra, askerî ve siyasî faaliyetlerde de bulundukları, Osmanlı Beyliği´nin kuruluşunda ve güçlenmesinde etkin rol oynadıklarını ortaya koymaktadır.
DİPNOTLAR
1. Kara, M., "Din, Hayat, Sanat Açısından Tekke ve Zaviyeler", İstanbul, 1977, s. 105.
2. Turan, O., a.g.e., 1971, s. 58.
3. Barkan, Ö.L., a.g.e., 1942, s. 283.
4. Hoca Sadeddin Efendi, "Tacüt´t-Tevârih", (Çev. İ. Parmaksızoğlu), Cilt I, Ankara, 1974, s. 28-29.
5. A.g.e., s. 28.
6. Bayram, M., a.g.e., 1982, s. 540.
7. Ocak, A.Y., "Babaîler İsyanı", İstanbul, 1980, s. 164.
8. Aşıkpaşazade, "Aşıkpaşaoğlu Tarihi", (Çev. N. Atsız), İstanbul, 1970, s.
9. Bayram, M., a.g.e., 1982, s. 540.
10. Kadın Ansiklopedisi, Cilt: II., 1984, s. 606.
11. Uzunçarşılı, İ.H., "Osmanlı Tarihi", Cilt 1, Ankara, 1972, s. 105